15 Aralık 2024 Pazar

İngiltere Hindistan'ı Nasıl Elegeçirdi?

İngilizlerin İlk Kontrolleri (17. Yüzyıl - 18. Yüzyıl)

İngiltere’nin Hindistan üzerindeki hâkimiyet süreci, esasen Doğu Hindistan Şirketi adı verilen bir ticari kuruluşun adımlarıyla başladı. 

Bu süreç, Hindistan’ın zengin kaynaklarını ele geçirme arzusuyla başlayan ekonomik bir girişim olarak şekillendi, fakat zamanla siyasi ve askeri bir hâkimiyete dönüştü.

Doğu Hindistan Şirketi’nin Kurulması ve Ticari Faaliyetler (1600-1700)

İngiltere, 1600 yılında Kraliçe I. Elizabeth tarafından imtiyaz verilen Doğu Hindistan Şirketi’ni kurdu. 

Bu şirketin amacı, Hindistan ve çevresindeki Asya ülkeleriyle ticaret yapmaktı. 

İlk etapta, Hindistan’daki zenginliklerden faydalanmak için Baharat Yolu'na hâkim olmak istiyorlardı. 

1615 yılında, İngilizler Mughal İmparatoru I. Cihangir’den Surat’ta (bugün Hindistan'ın kuzeybatısında bulunan bir liman şehri) ticaret yapma hakkını aldılar

Bu anlaşma, İngiltere’nin Hindistan’daki ilk kalıcı varlığına işaret eder. 

Zamanla, Surat’taki ticari limanların kontrolü genişledi ve Bengal (Batı Bangladeş) gibi daha stratejik noktalara yayıldı.

Fransız ve İngiliz Rekabeti: İlk Askeri Çatışmalar (1750’ler)

18. yüzyılın başlarında, Hindistan'da sadece İngilizler değil, Fransızlar ve Hollandalılar gibi diğer Avrupalı güçler de ticari çıkarlar için rekabet halindeydi. İngilizler, bu dönemde Fransızlarla üç büyük savaş yaptı (Karnatik Savaşları, 1746-1763).

Bu savaşlar sırasında, Doğu Hindistan Şirketi sadece bir ticari kuruluş olmaktan çıkarak, askeri gücünü arttırmaya başladı.

Özellikle 1757’deki Plassey Savaşı, İngilizlerin Hindistan’da siyasi güç kazanmasında bir dönüm noktası oldu. Bu savaşta, İngiliz komutan Robert Clive, Bengal’in Nawab’ı (Nevvap'ı / yöneticisi) Siraj-ud-Daula’yı mağlup etti ve Bengal’i İngiliz kontrolüne soktu.

Bengal’in Ele Geçirilmesi ve İlk Büyük Gelir Kaynağı

Plassey Savaşı'ndan sonra İngilizler, Bengal’in vergi toplama hakkını (diwani) elde ederek bölgenin ekonomik yönetimini fiilen ele geçirdi. 

1765’te Mughal İmparatoru Şah Alem, Bengal, Bihar ve Orissa bölgelerinin vergi toplama hakkını İngilizlere devretti. 

Bu olay, İngilizlerin Hindistan üzerindeki ilk gerçek hâkimiyet anlarından biri oldu ve büyük mali kaynaklar sağladı. 

İngilizler bu gelirleri, Hindistan'daki askeri güçlerini genişletmek ve Avrupa’daki savaşlarını finanse etmek için kullandı.

İç Çatışmalardan Yararlanma Stratejisi

Hindistan’da siyasi birlik yoktu. Mughal İmparatorluğu zayıflarken, Marathalar, Sihler ve diğer bölgesel güçler arasında yoğun çatışmalar yaşanıyordu. 

İngilizler, bu çatışmaları ustaca kullanarak yerel liderlerle ittifaklar kurdu veya onları birbirine düşürdü. 

Örneğin, Bengal’de Mir Câfer ve Mir Kasım gibi yerel liderler İngilizlerle işbirliği yaparak rakiplerini devirmeye çalıştı. İngilizler bu stratejiyle siyasi nüfuzlarını genişletti.

İngiltere’nin Hegemonyasını Genişletmesi (1765-1857)

İngilizler, Bengal’i ele geçirerek kazandıkları ekonomik ve askeri avantajlarla Hindistan’daki hâkimiyetlerini genişletmeye başladı. 

Bu süreçte hem yerel halkın hem de diğer Avrupalı güçlerin direnişiyle karşılaştılar, ancak Doğu Hindistan Şirketi'nin uyguladığı siyasi stratejiler ve askeri zaferler sayesinde adım adım üstünlük kurdular.

Bengal'deki Hâkimiyet ve Bölgesel Yayılma (1765-1800)

Bengal'de vergi toplama hakkını kazanan İngilizler, bölgede etkili bir yönetim ve sömürü sistemi geliştirdi. 

Bu süreçte, Hindistan'ın yerel ekonomisi giderek İngiliz sanayisine hizmet eder hale geldi. 

Bengal’den elde edilen gelirler, İngiltere’nin sanayi devrimi sırasında hayati bir kaynak oluşturdu. 

Şirket yöneticileri, yerel halkı ağır vergilerle baskı altına alırken, ticaret tekeline sahip oldukları için Hindistan’da bağımsız yerel tüccarların etkinliğini yok ettiler.

Bu dönemde, İngilizler yerel liderlerle olan ilişkilerini güçlendirmeye devam etti. Mir Câfer (Bengal’in eski Nawabı) ve Mir Kasım gibi liderler, İngilizlerin ekonomik çıkarlarını koruyarak bölgede kalıcı bir varlık göstermelerine yardımcı oldu. 

Ancak, bu tür iş birliklerine rağmen Hindistan’daki halk arasında İngiliz yönetimine karşı memnuniyetsizlik giderek artıyordu. 

1770 yılında Bengal’de yaşanan büyük kıtlık, İngilizlerin aşırı vergi ve ticaret politikalarının halk üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça gösterdi. Bu kıtlıkta yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetti.

Askeri Genişleme ve Maratha Savaşları (1775-1818)

Hindistan’da İngilizlere karşı en büyük direnişlerden biri, Maratha Konfederasyonu tarafından gösterildi. 

İngilizler ile Marathalar arasında üç büyük savaş yapıldı (1775-1782, 1803-1805 ve 1817-1818). 

Özellikle 1818’deki üçüncü Maratha Savaşı, İngilizlerin Hindistan’daki en büyük askeri rakiplerinden birini tamamen yenilgiye uğratarak kontrolü genişletmelerine olanak sağladı. 

Marathalar’ın yenilgisiyle birlikte Hindistan’ın büyük bir kısmı İngiliz kontrolüne geçti ve Delhi’deki Babür İmparatoru nominal/ismi olan bir lider haline geldi.

İngilizlerin Hindistan Yönetimine Sistematik Yaklaşımı

İngilizler, Hindistan’daki yönetimlerini daha da güçlendirmek için hukuki ve idari reformlara giriştiler. 

1784’te İngiliz Parlamentosu tarafından çıkarılan Hindistan Yasası (Pitt’s India Act), Doğu Hindistan Şirketi’nin yetkilerini sınırlayarak İngiliz hükümetine daha fazla kontrol sağladı. 

Bu yasa ile Hindistan genel valiliği (Viceroyalty) makamı oluşturuldu ve şirketin Hindistan’daki faaliyetleri daha sıkı bir denetime tabi tutuldu.

Yerel halkın İngiliz sistemine uyum sağlaması için eğitim ve hukuk alanında önemli değişiklikler yapıldı. 

Özellikle Lord William Bentinck döneminde (1828-1835), İngiliz hukuk sistemi Hindistan’a uyarlanarak yerel mahkemelerde uygulandı. 

Ayrıca, Thomas Babington Macaulay’ın liderliğinde İngiliz eğitim sistemi tanıtılarak İngiliz dilinin ve kültürünün yayılması sağlandı.

1857 Hint İsyanı’na Giden Yol

18. yüzyılın sonlarından itibaren Hindistan'daki İngiliz yönetimi ekonomik ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirerek isyanların zeminini hazırladı. 

Sipahi askerleri (Doğu Hindistan Şirketi’nin yerli askerleri), hem İngilizlerin kültürel dayatmalarına hem de ekonomik politikalarına karşı hoşnutsuzluklarını artırdı. 

Örneğin, İngilizler tarafından tohumluk pamuk ve tahıl üretiminin kısıtlanması, kırsal kesimde geçim kaynaklarını ciddi şekilde azalttı. 

Ayrıca, Hristiyan misyoner faaliyetleri ve İngilizlerin kast sistemine müdahaleleri, Hindu ve Müslüman toplumlar arasında tepkilere yol açtı. Bu durum, 1857’de başlayacak büyük ayaklanmanın temel nedenlerini oluşturdu.

İngiltere’nin Hindistan’ı Ele Geçirme Süreci: Sipahi İsyanı ve İngiliz İmparatorluğu’nun Doğuşu (1857-1947)

1857 Hint/Sipahi İsyanı: İngiliz Hâkimiyetine Karşı İlk Büyük Direniş

1857 yılında, Sipahi İsyanı (Hindistan’da “Birinci Bağımsızlık Savaşı” olarak da anılır), Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı en büyük yerel direnişlerden biri olarak başladı. 

Bu isyanın temelinde hem ekonomik hem de kültürel nedenler yatıyordu. 

İsyan, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin Hintli askerlerine (sipahilere) domuz yağı ve sığır yağı ile kaplı olduğu iddia edilen Enfield tüfeklerini kullanma zorunluluğu getirmesiyle patlak verdi. Bu durum, Müslüman askerlerin dini hassasiyetlerine aykırı olduğu gibi, Hindu askerler için de kutsal inançlarına hakaret anlamına geliyordu.

İsyan, Meerut’teki sipahilerin ayaklanmasıyla başladı ve hızla Hindistan’ın diğer bölgelerine yayıldı. 

Özellikle Delhi, Kanpur, ve Lucknow gibi önemli şehirlerde yoğun çatışmalar yaşandı. 

İsyanın liderlerinden biri, Babür İmparatorluğu’nun son hükümdarı Bahadır Şah Zafar oldu. 

Ancak İngilizler, hem askeri üstünlükleri hem de isyanın bölgesel olarak parçalanmış yapısından faydalanarak direnişi bastırmayı başardı. 

1858 yılında isyan tamamen sona erdi, ancak bu olay İngiliz yönetiminde önemli bir dönüm noktasına işaret etti.

Hindistan’daki İngiliz Yönetiminin Yeniden Yapılanması

Sipahi İsyanı’nın ardından, İngiltere hükümeti Doğu Hindistan Şirketi’ni tasfiye ederek Hindistan’ın doğrudan İngiliz Kraliyeti’nin yönetimine geçmesini sağladı. 1858 Hindistan Yasası ile Hindistan, İngiliz İmparatorluğu’nun resmi bir parçası haline geldi. Kraliçe Victoria, Hindistan İmparatoriçesi (Empress of India) unvanını aldı ve yönetim, genel valiler (viceroys) tarafından yürütülmeye başlandı.

Bu dönemde, İngilizler Hindistan’da demiryolu inşaatları, telgraf hatları ve modern sulama sistemleri gibi altyapı yatırımları gerçekleştirdi. Ancak, bu yatırımların çoğu İngiliz çıkarlarına hizmet ediyordu. Örneğin, demiryolları İngiliz mallarının Hindistan’ın her köşesine taşınmasını kolaylaştırdı ve tarımda ürünlerin İngiltere’ye ihracatı için kullanıldı. Bu süreçte, yerel halkın ihtiyaçları ve refahı genellikle göz ardı edildi.

Milliyetçi Hareketlerin Yükselişi (1885-1920)

  1. yüzyılın sonlarına doğru, İngiliz baskısına karşı Hindistan’da milliyetçi hareketler yükselmeye başladı. 1885 yılında Hindistan Ulusal Kongresi (Indian National Congress) kuruldu. Başlangıçta, bu hareket İngilizlerle daha fazla siyasi hak ve özerklik müzakeresi yapmak amacıyla kurulmuştu. Ancak, 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde bağımsızlık talebi daha açık bir şekilde dile getirilmeye başlandı.

1905 yılında İngilizler, Bengal’i bölme kararı aldığında (Bengal Bölünmesi), bu durum halk arasında büyük bir tepkiye yol açtı ve Swadeshi Hareketi gibi boykot kampanyalarını başlattı. Bu hareket, İngiliz mallarının boykot edilmesi ve yerel ürünlerin teşvik edilmesi çağrısında bulundu. Bengal Bölünmesi, 1906 yılında Müslüman liderler tarafından All-India Muslim League'in (Tüm Hindistan Müslüman Birliği) kurulmasına da zemin hazırladı. Böylece, hem Hindular hem de Müslümanlar arasında milliyetçilik duygusu giderek güçleniyordu.

Gandhi’nin Sahneye Çıkışı ve Pasif Direniş (1920-1947)

1920’lerden itibaren, Hindistan bağımsızlık hareketinin liderliğini Mahatma Gandhi devraldı. Gandhi, İngiliz yönetimine karşı şiddetsiz direniş stratejisini savunuyordu. 1920’deki Sivil İtaatsizlik Hareketi ve 1930’daki Tuz Yürüyüşü, İngiliz yönetimine karşı kitlesel bir direniş başlatılmasında önemli dönüm noktaları oldu. Gandhi’nin liderliği, Hindistan Ulusal Kongresi’ni bağımsızlık hedefine odakladı.

Ancak, bağımsızlık mücadelesi sırasında Hindular ve Müslümanlar arasındaki gerginlikler de arttı. Müslüman Birliği lideri Muhammed Ali Cinnah, Müslümanlar için ayrı bir devlet talep ederek Pakistan hareketini başlattı.

Hindistan’ın Bağımsızlığı ve İngiliz Yönetiminin Sonu (1947)

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere, Hindistan’daki yönetimini sürdürmekte zorlanıyordu. 1947 yılında, İngiltere Hindistan’ı terk etti, ancak Hindistan ikiye bölünerek bağımsız oldu: Hindistan ve Pakistan. Bölünme sırasında yaşanan kitlesel göçler ve çatışmalar, yaklaşık bir milyon kişinin ölümüyle sonuçlandı. İngiltere’nin Hindistan’daki yaklaşık 300 yıllık hâkimiyeti böylece sona ermiş oldu.







0 yorumlar:

Yorum Gönder